12 Kasım 2012 Pazartesi
hafta sonu sabahı
" Uykusunun bölünmesini çocukluğundan beri sevmezdi. Ve maalesef yine oluyordu. 'sabahın bu saatinde bu bağırtı da neden' diye söylenerek yataktan kalktı. Yılların eskitemediği pofuduk terliklerini ayağına geçirirken, iki kişinin konuşmasını duyar gibi oldu. Duyduklarını anlamlı bir cümle haline getiremiyordu ve bu durum merakını arttırıyordu.
Meraklıydı evet, ama o kadar ağır kanlıydı ki; pencere kenarına gelip sokağa baktığında beton duvarda her zamanki yerinde oturan Bordo'dan başkasını göremedi. [Bordo... Yılların eskitmediği bir de Bordo vardı tabi. Yıllardır bu kasabadaydı. Uzun, yumuşak tüyleriyle herkes severdi onu.] Bordo her zamanki yerinde her zamanki gibiydi; 'bağıranı tanıyor demek' ki diye düşündü. Sonra yine kafasının içinde olasılıklara boğuldu. Yatağına dönmek için pencere kenarından ayrılırken, hayatı ciddiye almamaya çalışması gerektiğini düşündü. Uykusu hiç bölünmemiş gibi yatağına uzandı, ama çoktan söylenmeye başlamıştı.
Hafta sonu gelmişti yine. Babasına yerine fırına gitmesi, işlerle ilgilenmesi ve bu harika günü orda harcaması gerekiyordu. Yirmili yaşların başından beri babasına yaptığı bu yardım son yıllarda külfet gibi gelmeye başlamıştı. Hafta sonlarını daha az seviyor, haftayı cuma gününde durdurmak istiyordu. Ve tam o an içine işleyen güneşi hissetti. Ve aslında fark etti ki, uykusunun bölünmesine değil cumartesi sabahının güneşine kızmıştı. Ustaların geç kalmasına alışmasının rahatlığıyla tekrar uykuya bıraktı kendini. İlk müşteriler onu görmese de olurdu.
Tekrar uyandığında ise tüm bu düşüncelerini uykuda bırakmış olmalıydı ki, neşeli ve mutluydu. İçinden şarkılar söyleyerek evden çıkarken bir elinde Bordo'ya verilmek üzere küçük bir parça peynir vardı. Bordo'nun mutlu mırıldanmalarına gülümseyerek yola koyuldu.
Kendisini fırında bekleyen yabancıdan haberi yoktu, ama haberi olsa fark eder miydi ki? "
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder