29 Haziran'da başlayan çok şirin bir hikayem var benim.
Sabahın 7sinde Adana'da başlayan yolculuk İstanbul'da kısa bi molayla beni Münih'e ulaştırdı. Ve Münih... Yeşillerle dolu güzel bir şehir.
Bavullarla yurduma gittiğimde şaşkınlık gözyaşlarımı tutamadım. Alışkın olmadığım koşullarda yaşayacağım koca bir yaz pis bir odanın içinde duruyordu karşımda. Temizlenince bayağı da sevimli oldu ama.
Sonra stajım başladı. Bu sefer alışkın olmadığım bir çalışma temposu duruyordu karşımda. Güzeldi, çabucak alıştım... Öğrenmekle geçti hep.
Tüm bu alışma süreçlerinden sonra karşımda tüm ihtişamıyla Münih bekliyordu beni. Yaşanılır mı, evet! Hele bi de sevdiğinle...
Parklarıyla, küçük sokaklarda saklanmış küçük barlarıyla keşfettik Münih'i. Şehir manzaralarıyla en güzel kahveyi içtik belki... Ve her biergarten bir öncekinden güzel olmaya yemin etmişti sanki.
Yolculuklara da çıktık ama. Bavyera'nın yeşiliyle, Kara Ormanlar'ın ürkütücü harikalığıyla daha fazla anı toplamak üzere dağları ardımızda bıraktık. Her yolculuk kendi hikayesine sahip olsa da ortak bir özellikleri vardı ki hepsi güzel, hepsi eşsiz ve hepsi bizimle doluydu.
Eylülle başlayan sonbahar daha fazla hüzün getirdi bu sefer. Dönecek olmanın bilinci, başımı her yastığa koyduğumda bir rüyamı aldı benden. Durdurmaya çalıştım günleri ama tek yaptığım daha çok hissetmekti dönecek olduğumu. Toplanan eşyalarla, bavula konulan anılarla eylülü bitirdik.
Ve ekim... Doğum günü neşesi getirmek yerine 'bak gidiyorsun artık' diyen koca bi pankartı verdi bana. Doğum günümü düşününce çok güzeldi, evet. Ama ordan uzaklaşıp ekim ayıma bakarsam doğum günüm aslında Almanya'da sevgilimle yaşadığım sondan üçüncü gündü. Hepsi bu.
Hani radyoyu açtığında sevdiğin bir şarkı çıkarsa hemen
biter ya... Ya da arkadaşlarınla geçireceğin bir saatin varsa... Tıpkı
bunlar gibi sadece üç ayın varsa o da hemen biter.
Ama olsun bir hikaye yaratacak kadar anı biriktirdim sevdiğimle. Mutlu sonla bitmedi ama daha yazacak çok sayfam var zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder