10 Aralık 2012 Pazartesi

gaza gel!

Elastik çalışırken, "bu sınavın yüzdesi kaçmış yahu" diye meraklanıp bölümün sitesinde buldum kendimi.
Sayfada, sınav yüzdesine bakarken hocanın bıraktığı alıntıyı paylaşmak istedim.

Demiş ki:


We grow up thinking that the best answer is in someone else's
brain.  Much of our education is an elaborate game of "guess
what's in the teacher's head?"  What the world really needs to
know right now is what kind of dreams and ideas are in your head.   
                                                                                   Roger von Oech

2 Aralık 2012 Pazar

alıntı:


Şu an sadece sarılmaya ihtiyacım var,” dedim ona. “İnsanlık kadar eski olan bu hareket, iki vücudun kavuşmasından çok daha fazlasını ifade eder.

Sarılmanın anlamı şudur ; Senden bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum, rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var. Bizde birine her isteyerek sarıldığımızda ömrümüzün bir gün uzadığına inanılır. Lütfen şimdi sarıl bana…

                                                                                           — Paulo Coelho

1 Aralık 2012 Cumartesi

O kadar üşeniyorum ki...

Yıkadığım bulaşıkları, raflarına yerleştirmeye üşeniyorum. Bulaşıklıkta yıkanmışlar biriksin de istemiyorum. Ve belki de sırf bu yüzden üç haftadır aynı tabaklarla yemek yiyorum.

Ve sonra düşünüyorum. Belki de hayatın monotonluğuna kızmamam lazım. Ben ve tabaklarım, bunu bana yapıyoruz.

alıntılar:


"Bir zahmet üstüne alınabilirsin: Özledim."
                                                                     -Nazım Hikmet


"Seni görmek istiyordum kısacası. İnsan görmekle bile bazı şeylerin ağırlığına dayanabilir, avunabilir, hayal kurmaya devam edebilir."
                                                                         - Oğuz Atay

30 Kasım 2012 Cuma

üçlükler


Hava soğudu Kasım’ın son günleri.
Kar yağacak bembeyaz olacak unutulmuşluğum..

Edip Cansever

27 Kasım 2012 Salı

...en kötü zaman

Hani keder zehir gibi akar gece boyu
Uyumak en güzelidir zamanların
Hani bazen üşümek yanmaya eştir
Sevmek en güzel şarkıdır
Seni özlemek en kötü zamandır

Ahmet Telli

16 Kasım 2012 Cuma

14 Kasım 2012 Çarşamba

anısı biz olalım bu sokakların

anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen

Ahmet Telli

12 Kasım 2012 Pazartesi

hafta sonu sabahı


      " Uykusunun bölünmesini çocukluğundan beri sevmezdi. Ve maalesef yine oluyordu. 'sabahın bu saatinde bu bağırtı da neden' diye söylenerek yataktan kalktı. Yılların eskitemediği pofuduk terliklerini ayağına geçirirken, iki kişinin konuşmasını duyar gibi oldu. Duyduklarını anlamlı bir cümle haline getiremiyordu ve bu durum merakını arttırıyordu.
       
      Meraklıydı evet, ama o kadar ağır kanlıydı ki; pencere kenarına gelip sokağa baktığında beton duvarda her zamanki yerinde oturan Bordo'dan başkasını göremedi. [Bordo... Yılların eskitmediği bir de Bordo vardı tabi. Yıllardır bu kasabadaydı. Uzun, yumuşak tüyleriyle herkes severdi onu.] Bordo her zamanki yerinde her zamanki gibiydi; 'bağıranı tanıyor demek' ki diye düşündü. Sonra yine kafasının içinde olasılıklara boğuldu. Yatağına dönmek için pencere kenarından ayrılırken, hayatı ciddiye almamaya çalışması gerektiğini düşündü. Uykusu hiç bölünmemiş gibi yatağına uzandı, ama çoktan söylenmeye başlamıştı.

      Hafta sonu gelmişti yine. Babasına yerine fırına gitmesi, işlerle ilgilenmesi ve bu harika günü orda harcaması gerekiyordu. Yirmili yaşların başından beri babasına yaptığı bu yardım son yıllarda külfet gibi gelmeye başlamıştı. Hafta sonlarını daha az seviyor, haftayı cuma gününde durdurmak istiyordu. Ve tam o an içine işleyen güneşi hissetti. Ve aslında fark etti ki, uykusunun bölünmesine değil cumartesi sabahının güneşine kızmıştı. Ustaların geç kalmasına alışmasının rahatlığıyla tekrar uykuya bıraktı kendini. İlk müşteriler onu görmese de olurdu.

      Tekrar uyandığında ise tüm bu düşüncelerini uykuda bırakmış olmalıydı ki, neşeli ve mutluydu. İçinden şarkılar söyleyerek evden çıkarken bir elinde Bordo'ya verilmek üzere küçük bir parça peynir vardı. Bordo'nun mutlu mırıldanmalarına gülümseyerek yola koyuldu.

      Kendisini fırında bekleyen yabancıdan haberi yoktu, ama haberi olsa fark eder miydi ki? "


     

alıntı:


"Bense bir gün, ne zaman olacağını şimdi bilmediğim bir gün… Bütün umutsuzluklarımı, hüzünlerimi, anlamsızlıklarımı, hiçliklerimi bu şehirde bırakıp, sadece senin sevdanı giyinip üzerime senin şehrine doğru yol alacağım."
                    - Sabahattin Ali

15 Ekim 2012 Pazartesi

turist olmayan yabancı




"Adeta kemiklerine işleyen sıcaklığı ve tüm parlaklığıyla ‘günaydın’ diyordu güneş. Ama yine o sabahlardan biriydi işte. Başlamasını istemediği bir gün başlamıştı çoktan. Yapması gereken bir dolu işi, üstelik akşamüstü yetişmesi gereken bir vapuru vardı. Bir günlüğüne bile olsa U.’dan ayrılmak istemiyordu. Gitmek zorundaydı ama. Ağzından laf çıkmıştı artık. Düşünmeden bir söz daha vermişti ve yine kendisine kızıyordu. Fazladan bir gömlek alıp telaşla evden çıktı. Hemen işe gitmeliydi, patronuna yarın da gelmeyeceğini haber vermeyi unutmuştu. Çok düzensiz yaşıyordu, bunu daha önce yapmalıydı. Kendisine bir de bu yüzden kızmaya başlarken hala ‘en azından tüm kestirmeleri biliyorum’ diyerek kendini mutlu etmeye çalıştı.

Tüm kestirmelerin eski sokaklar olması hoşuna giden bir tesadüftü. Bu eski sokakların en sevdiği yanı ne taş evler ne de her yeri sarmalayan sarmaşıklardı. Fazla bilen yoktu bu sokakları. Kimseyle laflamadan hızlıca gidebiliyordu bu sokaklarda ve bu fazladan bir rüya demekti.  Ama ilk köşeyi dönmüştü ki, sokakların kendisini bu sabah yanılttığını fark etti.  Yol soracağı belli olan bir yabancı dikiliyordu köşedeki taş evin gölgesinde. Turistleri de hiç sevmezdi ki.

Yabancının bir adım öne atmasıyla yavaşladı. Meydandaki fırını soruyordu yabancı, belki de yabancı değildi. Yabancı üstü kapalı bir şekilde ‘turist değilim ben’ demiş olabilirdi, ama bunları dinleyecek zamanı yoktu. Aldırış etmedi. Fırını bilmiyorum derken, yabancıyı atlatıp hızlıca yürümeye devam etti. Belki de değişmeliydi. Düşünmeden sözler veriyor, düzensiz yaşıyor, hem de insanları kestirip atıyordu. Evet evet değişmesi lazımdı. Bu değişim için daha fazla beklememeliydi. Geriye dönüp koşmaya başladı. Nereye kaybolmuştu bu yabancı sadece beş dakika geçmişti onu başından savalı.

İşte ordaydı. En eski çıkmaz sokaklardan birine girmek üzereydi. “Hey! Dursana!” diye bağırırken bu eski sokaklarda yankılanan sesinden kendisi bile korkmuştu."

U.'ya dönüş


"Sabahın ilk ışıklarını U. kentinin ilköğretim okulunun kulesinde gördüğüne yolculuğunun sonuna geldiğini anlamıştı. Masasında duran defterini, kalemini ve mürekkebinin dikkatlice çantasına yerleştirdi. Dün gece deniz tuttuğundan bir kelime bile yazamamıştı. Yolculuk öncesi bir sahil kasabasında ince bıyıklı aşçının çok överek hazırladığı yemeğin buna sebep olduğunu hatırlayınca ince bir küfür savurdu, bu küfür ona iyi gelmişti. Oysa normal zamanlarda denizle arası iyiydi, aralarında bir bağ olduğunu düşünürdü, hatta denize bakmak, deniz havası almak veya ayaklarını deniz duyuna değdirmek onun düşünmesini kolaylaştırıyordu.

Bu düşüncelerle birlikte güverteye çıktığında gemi çoktan tahta iskeleye yanaşmış, yolcu indirmeye başlamıştı. Geminin ve tahta iskelenin gıcırtıları arasında hangi gıcırtının hangisinden geldiğini tahmin etmeye çalışırken kendini U.’nun sahilinde buldu. Kumsalın ona çocukluğunu hatırlatan kokusunu derin bir şekilde içine çekti. Geceden beri bir şey yemediğinden midesi gurulduyordu, karaya çıkmak iyi gelmiş, uyandığından beri ilk defa acıktığını hissetmişti. Aklına kent meydanındaki fırın geldi. Küçükken ordan yediği sabah poğaçalarını hatırladı, acaba aynı lezzette aynı yerde duruyorlar mıydı? Yılların yolların değiştirmiş olabileceğini düşündü, ancak birine sormaktansa çocukluğunun kentinin sokaklarında kaybolmayı tercih edeceğinden sırtladı çantasını ve yürümeye koyuldu."

tarih:




11 Ekim 2012 Perşembe

isyan:

Planlarımı mahvettiğinde kaydımı alıp gitmek istiyorum şu okuldan!

10 Ekim 2012 Çarşamba

Burda olmak istemiyorum ki!

Henüz geleli bir hafta olmadı, ve ben hala geldiğimi inkar etmeye çalışıyorum. Evet okulum bana tüm aksilikleri yaşıtıyor neredeyse, geldiğime inanmam için herşeyi yapıyor sağolsun.

Zaten kendime de kızgınım. Daha çok fotoğraf çekmeliydim. Yada ne bileyim, geldiğimde hatırlayıp gülümsemektense, yazıp ağlamalıydım belki.
Hala odanın orta yerinde duran bavulum artık canımı yakıyor. Ama içi boş bile olsa, öylece ortada durması moral veriyor aslında bana. "Bak daha yeni geldin" diyor... Takvimde bir hafta bile etmeyen günler, ne kadar da gerideler!
Takvimlere güvendiğimden daha fazla Lahana'ya güvenebileceğimi biliyordum ama. Kırmızı atkısıyla yatağımda duruyor, ve hala geldiğimdeki gibi kokuyor. Zaten Lahana olmasaydı inanacak hiçbir gücüm kalmıyordu sanırım.
Evet ben gittim. Lahana öyle söylüyor.


"Seni benim tarafa nasıl alabilirim? Uzaksın."
                                           - Behçet Necatigil

7 Ekim 2012 Pazar

Oysa...

Oysa ben çocukken olduğu gibi hala Ay'ın beni takip ettiğini düşünüyorum. Onunla aramıza giren ağaçlara kızardım; ama yine de geçici olduğunu bilirdim bu durumun. Birkaç köşe sonra yeniden Ay'ın aynı parıltı ve şahanelikle beni takip edeceğini bilirdim. Ağaçlar kıskançtı, hepsi bu. Ay'ı hep sevdim. Ağaçlara da kızdım, evet. Gündüz beni etkileyen bu ağaçlar, geceleri de gölgeleri olsun diye en öne geçiyorlardı.
Ama bilmiyordum ki, aslında Ay ışığındaki ağaçlar Ay'la aramıza girmek için değil, ortamı daha da etkileyici yapmak için oradaydılar.

13 Eylül 2012 Perşembe


Sevgili Rex,
Çok korkuttun bugün beni.

Ama aslında o kadar tatlıydın ki.
O rahatsız sedyemsi şeyin üzerinde kulağından kanlar akarken, ağladığım için kolumu yalarken mesela... Ya da uyanmaya çalışırken konuştuğumda gözlerini kırpıştırırken...Ya da narkoz hala etkisini gösterirken baygın baygın kalkmaya  çalışıp yürümeye çalışırken.

Gitme Rex.
Daha çok günümüz var seninle.

10 Eylül 2012 Pazartesi

oyuncaklar








  
Sokaktan geçenleri izlercesine pencerenein önünde duruyorlardı.
8 Eylül'12 

13 Ağustos 2012 Pazartesi

haklı olabilir.

Güzel bir şiir, ama sadece bu kısmına takılmam, belki gerçekten yağmur-şemsiye ikilisiyle bi olayım olduğunu gösteriyor olabilir.

Şemsiye yapımcıları
ıslanmaktan tek kişiyi
koruyacak genişlikte
kesince kumaşları
yağmur değil, yalnızlıktır yağan

...

Sunay Akın

9 Ağustos 2012 Perşembe

6 Ağustos 2012 Pazartesi

5 Ağustos 2012 Pazar

grafikler.

 Lise 2 olmam lazım. Fizik dersindeyiz, ve konumuz Hareket. İlk o zamandı galiba, grafiklerin sadece göründükleri gibi olmadıklarını anlamam.
Çok karmaşık geliyordu hocanın söylediği cümleler. Cisimlerin ivme-zaman grafikleri tahtada duruyordu ve bence hepsinin hızının arttığı grafiklere hocamız, "bu azalarak artıyor, bu artarak artıyor" gibi yorumlarda bulunabiliyordu. Hiçbir anlam veremiyordum.
Lise 3'e geçtiğimde, hayatıma türev girdi. Grafiklerin eğimleriyle ilgisini öğrendiğimde anladığımı zannetmiştim, şu azalarak artma, artarak artma muhabbetini. Tüm olay buydu işte. Eğime bakmak lazımdı.

Fark ettim ki o zaman da anlamamışım.
Ben artrarak artmak ifadesini, yeni yeni anlıyorum. Özlemek fiiliyle.
n günü ile n+1 günü özlem değerleri arasındaki fark, n+1 günü ile n+2 günü özlem değerleri arasındaki farktan küçükse, özlem-zaman grafiği artarak artıyordur.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

itiraf.

Geçen sene bu zamanları ve bu zamanları karşılaştırdığım zaman değişik içeriklerle uzun bir  artı-eksi tablosu oluşturabilirim.

Belki listenin altlarında olur, belki ilk sıralarda olur  [tamamen listeyi oluşturacağım saate ve moduma bağlı olarak değişebilir] ama her koşulda oreo seni çok özledim. Evet yeri geldi negro'da aradım seni, ama yok olmuyor. 
O eski günlere dönsek, gecenin saçma bi anında kızlarla yesek, işe gitmeden bikaç tane atıştırsak, kahvaltı niyetine yesek. Yesek işte ^^  
Obur olmak zordur.

27 Temmuz 2012 Cuma

kalk kalk kalk...


  Bugün önemli bir gün!



 






Yani aslında hafif üzülüyor da insan. Neden gidemedim ki İngiltere'lere denilebilir. Yada belki de onu çok sorgulamamalı. Ama sinemaya gidilir. Oh ne de güzel olur o!

Hala uyumamış olabilirim.

Ama çok güzel adımlar aldım bu uyumadığım sırada. Kendim ve bilgisayarım adıma. Artık ona bi süre daha katlanabilirim.

Kendisini iyi hissetmesi adına, önce bir virüs tarama programı indirdik. Neyse ki temizmiş kendileri. Şaşırdım biraz.
Güncellemelerini de yaptım.
Sonra da yeni bir internet tarayıcısı keşfettim! Tamam, belki herkes biliyor. Ama lütfen yeni öğrenilmiş havası yaratılsın. Tataaaaam! Maxthon'la tanışın. (: Şaka falan değil de, çok iyi. Çok hızlı. Diğerleri hızlıysa, bu başka bir şey diyerek iddiamı doruk noktasına taşırım üstelik. Özellikleri falan bayağı hoş. Nasıl oldu da, sıkışıp kalmışız diğer tarayıcılarda gariptir.

Ve tüm bunları yaparken, ramazan davulcusu dinledim.
Bence bu gece çok iş yaptım. Artık uyuma vaktim gelmiştir. Zaten gözlerim de ağrıdı artık yeter.


19 Temmuz 2012 Perşembe

♪♫♪♪♫♪

If you believed they put a man on the moon, man on the moon
If you believe there's nothing up his sleeve, then nothing is cool




♫♪♪♫Man on the moon

17 Temmuz 2012 Salı

Alıntıdır.

"
Desdemona: Hadi bakalım nasıl öveceksiniz beni?
Iago: Ben de tam düşünüyordum, ama düşünceler zor ayrılıyor kafamdan,
         Tıpkı donmuş bir öksenin koparılması gibi dalından,
         Neredeyse beynimi söküp çıkaracak yerinden.
         Ama durun, ağrılar içinde doğuruyor işte esin perim:
         Hem güzel, hem akıllıysa bir kadın, bilir
         Güzelliği kullanılmak, aklı kullanmak içindir.
Desdemona: Güzel söylediniz! Ya bir kadın çirkin ve akıllıysa?
Iago: Çirkinse eğer, ama aklı varsa ona yetecek,
         Mutlaka bir güzel bulur çirkinliğini örtecek.
Desdemona: Bu daha kötü.
Emilia: Ya güzel, ama aptal olursa?
Iago: Güzel olan kadına daha aptal denilmemiştir,
         Hatta aptallığı sayesinde çocuk bile edinmiştir.
Desdemona: Bunlar meyhanede sersemlerini güldüren bayat maniler,
                     Peki, ya hem çirkin hem aptal kadınları nasıl öveceksiniz görelim.
Iago: Hem çirkin hem aptal olan kadınlar
         Tıpkı akıllı ve güzeller gibi aynı yaramazlıkları yaparlar.
Desdemona: Alıkça bir bilgisizlik! En iyi övdüğün en kötüsü. Peki öyleyse, gerçekten övülmesi gereken bir kadın için neler söyleyeceksin? Bu öyle bir kadın ki, herkesçe kabul edilmiş erdemleriyle, en geçimsiz ve kötü bir kişinin bile övgüsünü kazanmış olsun.
Iago: Bir kadın ki, güzel olduğu halde, kibirlenmez,
         İyi konuşabildiği halde, gevezelik etmez,
         Gösterişi sevmez, zengin olduğu halde,
         Her şeye gücü yeter, ama kullanmayı istemez,
         Gücendirildiğinde, öcünü almak elinde olmasına rağmen,
         Uğradığı haksızlığa sabırla katlanmasını bilen,
         Ucuz balığın en iyi parçasını, pahalı balığın en kötü parçasıyla değişmeyen,
         Düşünmesini bildiği halde, bunu hiç belli etmeyen,
         Gördüğü halde peşindeki aşıkları, geriye bakmayan
         Böyle bir yaratık işte, varsa eğer böylesi-
Desdemona: Eee?
Iago: Ahmak emzirip meyhane tezgahtarlığı yapsın daha iyi.  "


William Shakespeare- Othello

14 Temmuz 2012 Cumartesi

bundan sonra







Artık her gece uyumadan önce o mesafeye bakacağım. Belki her gün bir santim bile yaklaşamayacağız ama olsun.
Ve sonuçta bu kadar az işte aramızdaki mesafe; üç karış.


Burda olmadığını iddia edenler var.
Ama gerçekten, sütlü kahvemi içip, kareli battaniyemin içinde uyuyan Kekik'i severken burdaydı.




Bu şarkıyı dinliyorsan ♫♪♫♪♪♫

13 Temmuz 2012 Cuma

Bizler dünyayı değiştirebiliriz.




dipnot: Tanıtım filminde uçaklar olmasını, biraz olsun üstüme alınabilir miyim? ^^

soru.

Biri beni nasıl bu kadar mutlu hissettirebilir?

Bu sorunun cevabı düşünülürken, arkada Travis- Closer çalsın.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Sanırım haklılar!

Okuduğumuz kitapları tekrar okumayı, eski bir dosta kavuşmak gibi nitelendiren insanlar var.


2 Temmuz 2012 Pazartesi

Mezuniyet Töreni'12



Dün mezunlarımızı uğurladık, ve tabiki törenin balonları bize aitti.

Bölümümüzden olan favori bez afişleri paylaşmak istedim bu kez.






Makinacılara atılan ağır bir taş olan bu afiş mesela.^^

Anılması gerekenler anıldığı bu afiş fena değil kategorisinde.

Herkesin her daim güldüğü bu deyiş de fena değil.
Ama tabi ki en çok beğendiğim en büyük yaramıza parmak basan bu afiş!



dipnot: Ben de mezun olmak istiyorum!

25 Haziran 2012 Pazartesi

Yayla Günlükleri- iki

 Artık gerçekten yayla tatilimi fotoğraflarla anlatmanın vakti ve zamanı geldi.




Zaten daha önce dediğim gibi kitap okumak en iyi seçimlerden bi tanesi..
Ağaç altında böceklerle boğulmaktansa, şezlong tercihimiz olsun. ^^


Tatil faydaları vol.onyüzmilyonla devam ediyorum. Eskiden pek de ilginizi çekmeyen hayvanlara sempati beslemeye başlayabilirsiniz mesela. ^^

Kaplumbağalar ne sempatik öyle!
Su kaplumbağası alırsam şaşırmam. Kıhkıhkıh!

Kiraz ağaçları çok güzelmiş mesela. Bide bizim bisürü güzel kirazımız varmış! 

Son olarak da; evimizin girişi çok güzelmiş.^^ Sarmaşık güller güzel duruyormuş, güzel kokarmış.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Yayla Günlükleri


"Bir insan yaylada ne yapar ya"  sorusu belki de arkadaşlarım tarafından bana bu yaz en sık sorulan soru oldu.

Bir insan yaylada ne yapar?
Efendim aslında yapacak fazla bir şey yok. [Evet artık bunu itiraf etmemin, yeri ve zamanı]

En basiti ve hissettirmeden en hızlı sizi ele geçirebilecek olanı; durumu kabullenip yayla insanı olmayı kabul etmektir.

Yayla insanları organik sebze yetiştirir. [Yanda gördüğünüz gibi] Domates, salatalık, biber en popüler olanları... İşte bu sebzeleri yetiştirip, olgunlaşıp olduğu zaman koparıp yemenin zevkine varabilirsiniz.
Hala biraz sıkıcı gelebiliyor olabilir; çünkü sonuçta bir sebzenin olgunlaşması fazla hızlı bir süreç değil. Ama eğer kendinizi yayla insanı olma yoluna adarsanız, sebzedeki en ufak büyümeyi bile fark edip, heyecanlanabilirsiniz. [Sonra da, ben neye heyecanlanıyorum ya diyip kendinize şaşırmışken bulursunuz kendinizi]

Yaylada başka ne yapılır?
"Efendim sebze işi bana göre değil beklemem öyle ya" derseniz bir ağaç altında kitap okumayı önerebilirim. Hem eğer yeterince şanslı olursanız, sizi yanlız bırakmayan küçük sevimli hayvanlara bile rastlarsınız.
Eğer yeterince şanslı değilseniz, ağaç altı değil terasta bile otururken sizi ısıracak böceklere maruz kalabilirsiniz.

Başka başka ne yapılır? 
Bilmem ki... Ben örgü falan örüyorum bir de. Hırka yapmaya karar verdim, azimle örüyorum. Yavaş ilerleyen başka bir uğraş ama. Sabırlı olmalı insan tabi.

Başka da birşey gelmiyor ki aklıma. Ben genelde bu üçlü içindeyim. Film de izlenir ama. Uyunur da. Hayal de kurulur, plan da yapılır. ^^

16 Haziran 2012 Cumartesi

Bi başlasam susmam ben şimdi

O kadar çok istiyorum ki aklımdaki herşeyi söylemeye. Aslında aklımdan tam olarak neler geçiyor bilmiyorum. Ve belki de bu şu günlerde kendimi sevmeme nedenim.


O kadar garip insanlar tanıdım ki; korkar oldum artık. Korktuğum şey insanlar değil ama. İçimden geçenleri söylemekten korkuyorum mesela. Bi ileri safhası olarak artık yazmaktan da korkuyorum. Hatta düşünmekten bile!
Ama tüm bu saçmalıktan kurtulmam gerek.

İnkar edemem, ki etmek de istemiyorum, mutluyum.
Çok  saçma karmaşıklıklar içinde aslında hayatım. En büyük örneği, okul ne olacak sorusunun bi cevabı yok bende. Ama herşeye rağmen biri bana nasıl olduğumu sorduğunda, iyiyim demek yerine mutluyum demek geliyor içimden.
Birazcık olaylara iyi tarafından bak derlerdi eskiden bana. Artık ben iyi tarafını gösterirken buluyorum kendimi. Sanki herşeyin bir çözümü varmış biz görmeyi reddetmişiz.
Salakça diye tabir edilebilecek bir şekilde gülümserken yakalıyor insanlar beni. Hatta bu yüzden dalga konusu olduğumu inkar edemem. Olsun ama. Mutluyken gülümsermiş insan.
Arada bir feci bir karamsarlık dalgasında buluyorum kendimi ama. Korkularım ele geçiriyor galiba beni o anlarda. Korkularımı söylemek istiyorum; sonra onlara sesimle hayat vermek istemediğimi fark ediyorum, içimde ölmelerini beklemek de olmuyor ki. Söyleyip kurtulmak, ışık bulmak istiyorum; korkularımla boğmak istemiyorum sadece. Benim korkularım kimseyi üzsün istemiyorum. Susuyorum. Uyuyorum...

Sonra bi bakmışım geçen günleri takip edemiyorum yine. Klasik bir yaz durumu. Yine bir baktım ki, haziranın ikinci yarısındayız. Tatil bu biraz yavaş geçsin düşüncesi kesinlikle hakim değil. Zaten pek sevmezdim tatilleri. Okul açılsın biraz eğlenelim derdim; artık okul açılsın Can'ı göreyim diyorum. [Bunu diyen kendimden de korkmalı mıyım?]

8 Haziran 2012 Cuma

aklımdan geçen herşey

*Yarından sonra tamamen bir üçüncü sınıf adayı oluyorum. Her ne kadar fluid arkadaşımızla birlikteliğimiz belki seneye kalmış olsa da, ve thermo beni bikaç ay sonra tekrar ziyaret etse de; biliyorum oldum ben. Anne ben üçüm!

*Yarın son ikinci sınıf sınavım var. Muko'dan. Yani ben ona muko diyorum; hani daha az korkutucu olsun diye. Tam adı mukavemet. Hatta mechanics of materials!
Bu gece bu dönemin son sabahlaması. Son kez görmeyi planlıyorum maviyi. Bir kere daha belki iyi olur diyerekten. Aslında iyi çalıştım, ve içimde keşke vizelere de böyle çalışsaydım sesi var, lanet! Olsun ama, hem ODTÜ final okulu. [Poff teselli de son nokta.]


*Eve gidiyorum! Gerçekten mutluyum bu yüzden. Uçakla gidiyor olmam bu mutlulukta önemli bi yüzde alıyor olabilir, evet. :D Şaka bi yana da, hakkaten istiyorum artık Ankara'dan gitmek. Sanki eve gidince, annemin-babamın yanındayken, büyüdüğüm yatakta uyurken, Kekik'i kızdırmaya çalışır, Rex'le oynarken Ankara'da yaşadığım kötü şeyler uçup gidiyor. Mutlu oluyorum, enerji doluyorum, ve hazır oluyorum! Burdan biricik eve sesleniyorum; ben geliyorum!

*O değil de insan oğlu kuş misali efendim. Geçen hafta bu gün, günün en mutlu insanıydım ben. [Tamam belki değildim ama, aday olurdum yani] Can vardı yanımda, ama hakkaten yanımdaydı yani. Dokunabilecek kadar yanımda! Tehey tehey. Ama olsun. Birinin yanında olması ona dokunabilmek demek değil, bunu biliyorum; o yüzden şuan dokunabilecek kadar yakın olmamak çok rahatsız etmiyor beni. [Biraz rahatsız ettiği gerçeğini inkar edemiyorum.]

Aaa bide, hayatta hala güzel şeyler oluyor.

5 Haziran 2012 Salı

5Haziran

Sabahın altısından beri, bu yazıyı yazmaya çalışıyorum. Kafamda oturtmayı başarsam, çoktan dökmüştüm buraya. Bi türlü oturtamadığımdan, yazarken toparlamayı düşündüm ve geldim.

Bugün 5Haziran. 05.06.07'den bu yana geçirdiğimiz beş koca yıl. 

Üç yıldır yazmıyorum mektup. Yazdıklarım hala aynı yerde ama. Hani şu hiç gönderemediğim, ama okunduğuna emin olduğum mektuplarım... Asla cevap almadığım mektuplarım...

Böyle çok gözleri doldurmalık bi' yazı yazmak istemiyorum sanırım.

Bende bugün yanına ziyarete bile gelemediğimden tek yapabileceğim şeyi yaptım; yine yazdım mektubumu. Ve tüm güzel anılarımızı düşünüp, yüzüme sebepsiz bi gülümseme yerleştirdim bile. Rahat olduğunu bildiğim sürece, nerde oluduğunla ilgilenmemeye çalışıyorum. Ama keşke yeşil gözlerini tekrar görsem. 
Mutlu ol. 

Bugün 5Haziran. Babamın bana 'dedeni az önce kaybettik' demesi üzerinden beş yıl geçti.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Sabri'nin Manchester'a attığı gol...

Sonra kalkıp bana demeyin ki, kitaplar bilgisayar ekranına sığsın. Olmuyor işte! Bikere kokmuyorlar, hadi onu geçtim hani o mükemmel doku.. Tamam hadi ders kitaplarının mükemmel bi dokusu yok ama, bu hala e-bookların çalışması zor olduklarını değiştirmiyor.

Aslında e-bookla çok işim olmaz. Giderim her dönem başı, harçlığımın bilmem kaçta bilmem kaçını yatırır, ders kitaplarımı orjinal alırım. Titizimdir birazcık, ne kadar kalın olurlarsa olsunlar şeffaf kapla kaplarım. Asla tükenmez kalemle bişi yazmam falan. Ama şu lanet çözüm kitapları!

Yine çok masum bi sebebim var yani... Sadece dinamik kitabımın "solution manuel" avantajından yararlanmak istemiştim. Ama adeta Sabri'nin Manchester'a attığı golü ararken burda buldum kendimi.



6 Haziran tarihinde güneşin önünden Venüs geçiyormuş!  Geçiş yaklaşık 6 saat 40 dakika sürecekmiş. Türkiye saatiyle 1:00'de başlayıp 7:40 gibi sona ermesi söz konusu. Anlayacağınız, biz güneşin doğuşundan 7:40'a kadar olan geçişin son evresini izleyebileceğiz. Venüs tam güneşin üzerinden geçerken Güneş Türkiye'de yeni doğuyor olduğu için ya ucu ucuna yakalayacağız ya da tam üst üste geldiği anı yakalayamayacağız.  
Ankara için gözlem saati 05:17 - 07:40 arası.. Vay efendim ertesi gün sınavım var falan demesin kimse! Bir sonraki geçiş 2117 yılında! 

http://eclipse.gsfc.nasa.gov/OH/transit12.html

http://www.nasa.gov/mission_pages/sunearth/news/2012-venus-transit.html

2 Haziran 2012 Cumartesi

tehey tehey

Tehey tehey! Sen tut, mühendislik eğitimini neredeyse yarıla, daha bi çubuğun açısal hızını yanlış hesapla. Yeteneksizlik, başka hiçbişi değil, cıkcıkcık. Yapamadığım sorularla çok güzel eğleniyorum ama; sınavda onların benimle eğlenmemesi dileğiyle. ^^

Tamam biraz canım sıkılmış olabilir, bunaldım belki de. Belki sadece evden dışarı çıkmaya ihtiyacım var, belki de çok verimli ders çalışmaya.

Ders çalışıyorum iki gündür.. Ama çok feci, hani anlatılmaz yaşanır cinsinden. Ara verdiğim anda, ortalamamı hesaplarken buldum kendimi; ciddi ciddi hesaplıyorum "yaz okulunda da şu şu dersi alsam...." gibisinden. ://


Ve bu sevgili sevimli karikatürü yaşamak üzereyken demek istiyorum ki, mühendislik okumak (bazen) pişmanlıktır.


1 Haziran 2012 Cuma

Haziran.

Bugün 1Haziran. Yeni bir ay, ve belki de birşeylere başlamak için tam zamanı.

Aslında ne yazacağımı bilmiyorum, sadece zaman geçince de hatırlamak istedim nasıl hissettiğimi. Mutluyum. Ve artık herşey daha güzel olacakmış gibi geliyor.

Okulda aldığım bilgiler sayesinde söyleyebilirim ki, zor ve imkansız arasında çok fark var. Ve sonuç olarak zorun yapılabilirliği hakkında konuşmuyorum bile.


Zaten çok istersek ve inanırsak olur bence. ^^

28 Mayıs 2012 Pazartesi

mutlu.

Evet mutluyum!

Çok çılgın bi ailem var benim. Günübirlik kalkıp Ankara'ya geldiler. Şaka bi yana özlemişim. Baba sarılmasını özlemişim. Kızım gel de bi öp bakiim babayı demesini, annemin kızım sevdiğin meyvelerden getirdim demesini... İnsan bazen unutuyor ailesinin onu ne kadar sevdiğini. Ben sizi seviyorum! ^^


Yarın fluid sınavım var, çalışamadım. Çalışmadım aslında. Hafta içi çalışabilirdim, düşünmeyi tercih ettim. Düşünmek, hayal kurmak daha eğlenceliydi; çalışmadım tamam. Şimdi hafif sızlayan bi vicdanım var. Ama bu satırları yazarken yanımda duran hesap makinemin ekranında Fluid arkadaşımızdan kalırsam, cumulative'imin kaç olduğunun hesabı duruyor. Sınıfta kalmıyorum, yehuu rahatım. ^^ Sevgili Fluid, ben seni çok sevdim de, ilişkimizin bi dönem daha sürmesi için seni bırakmaya karar verdim. öpücük! (:


Bence haziran ayı güzel olacak.((:

Sevgili Haziran , güzel ol!

24 Mayıs 2012 Perşembe

23 Mayıs 2012 Çarşamba

hatırladıkça sinir oluyorum

Ama hayatımdan çıkmanı istemiyorum deyişini...
Hıhı, evet oldu. Teşekkür ederim, çok güzel canımı yaktın; çok iyi dalga geçtin der bi bardak kahveni içerim.


Bide anladım ki, tüm gün evde olmak tam bi saçmalık.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

istemek

Ödevimi internet yardımı olmadan yapamayacağıma kendimi inandırmış, ve saat 12buçukta kendilerini teslim etmem lazım olduğu için sabahın saat 8çeyreğinde kendimi bölüm kantininde buldum.

Yine ekstra saçma bigün. Biraz daha uyumak isterdim. Hem o zaman kırmızı ve şiş gözlerim olmazdı. Kimsede sormazdı, neyin var diye. Hayır yani anlamıyorum neden soruyorlar. Anlatmak istersem anlatırım gençler, rahat olun demek istiyorum. Herkes bişeyler soruyor. Anlatmayı geçtim; konuşmak bile istemiyorum. Az önce yakın arkadaşlarımla konuşurken gözlerimin dolduğunu hissetmek hoş değildi. Gözlerimin dolması bittiği için değil! Kimse anlamıyor belki, belki sadece inanmıyorlar ama gerçekten kendime ve yaşadıklarıma doluyor benim gözlerim!


Annemle konuşuyorduk sabah, ve görmeden bilmeden bana senin sıkkın dedi. Merak ettim, sesim o kadar mı beni ele veriyor. Finallerin gerginliğidir anne dedim, stresliyim biraz. Nasıl diyebilirdim ki, anne yine benimle eğlendiler diye. Ve gerçekten çok isterdim, herşeyi, her çıkmazımı, her hissimi birine anlatmak.

Bölümdeki dördüncü dönemimde, ilk defa final tarihlerimin arası açık. Ve ben ilk defa buna üzüldüm. Keşke final haftam gelecek hafta başlamasaydı. Yada nebileyim, bikaç dersim finale kalmasaydı. Salak ben!

Adana'ya gidiş biletimi de aldım. 10 haziran sabah 9 uçağı, resmen kahvaltıda evdeyim!

O zaman yapılacak şey şimdi basit. Gözlerimizi kapatıp, aklımıza ilk hangi şarkı geliyor onu tespit ediyoruz. Sonro o şarkıyı final şarkısı ilan edip; güzelce finallerimize çalışıyoruz.Henüz bulamadım ben kendi şarkımı, ama kesinlikle Travis.

Çok istersek, çok çalışırsak, bence iyi geçerler! ^^

Neyse, hadi ben ödeve döndüm..

16 Mayıs 2012 Çarşamba

kampkampkamp















Ben geldim!
Evet güzel bi kamptı. Tatlı fotoğraflarım ve güzel anılarım oldu.
Ama ben küçücük bi bagaja sığan eşyalarla huzur dolu olmak, yanımda olmasını istediğim insanlarla doyasıya gülmek istiyorum.












14 Mayıs 2012 Pazartesi

haftasonu özeti

Kampa gittim. Az önce geldim. Yorgunum. Yarın sınavım var. Hiçbişi bilmiyorum. Sınıfta kalmam sanırım? Ama güzel vakit geçirdim. Hadi ders çalışmam lazım.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Sıkıldım!

Devamlı aynı şeyleri yapmaktan.
Ders çalışmaktan.
Alışmaya çalışmaktan.
Alışıp mesaj beklemekten.
Beklemekten.

6 Mayıs 2012 Pazar

Ben yine saçmaladım sanki

Yazabilirim sandım, ama ekranla bakışıp sonra sayfayı kapatarak geçirdim her umudu.
Ne hissettiğimi bilmediğim gibi, ne yapmam gerektiği hakkında da bi fikrim yok.
Şu günlerde kamp heyecanı var genel olarak. Soru sormaya başlarsam susmam, düşünmeye başlarsam duramam diye sadece  anı yaşayarak geçirir oldum günlerimi. İlk soruyu kendime, ilk eleştiriyi kendime yaparım diye belki de tüm bu karmaşam.

Ama sitemim tüm bilim insanlarına!
Artık atomu bile parçalayabilecekken neden hala ışınlanamıyoruz!

1 Mayıs 2012 Salı

my blueberry nights

+Bazen bulunacak bir sebep olmaz...
Her gecenin sonunda, peynirli kek ve elmalı turta tamamen bitmiş olur. Peşmelba tatlısı ve çikolata soslu kek neredeyse tamamen bitmiş olur. Ama her zaman bütün bir yabanmersinli turta dokunulmadan kalır.

-Yabanmersinli turtanın nesi var peki?

+Hiçbirşeyi yok. Sadece insanlar diğerlerini seçiyor, kimse onu istemiyor diye yabanmersinli turtayı suçlayamazsın.

kelime bilmek önemlidir.

Dün dinamik sınavım vardı, ve gerçekten gereksizdi. "Bunu bilmediğimizi düşünüyor olamazlar" diyerek çözdüm 3 soruyu da.
Ama buna rağmen çok hoş anlar yaşadım ikinci soruda. Bırakmak kelimesini fırlatmak olarak hatırladım, sadece bi an. Ve o bi anın gazıyla soruyu çözmeye başlayınca olmadı. Önce bi sayfa işlem yaptım, ve ilk hızın sıfır olduğunu buldum. Bu yüzden çıkarımda bulundum; cismin ilk hızı yokmuş dedim. Sonra şöyle bi nefes alıp, soru ne soruyordu diye baktığım anda sorunun bana en başta zaten ilk hızın sıfır olduğunu verdiğini gördüm!
O kadar boşuna uğraşmıştım, ne bileyim ona harcadığım sürede başka bişi yapabilirdim. Kağıdı verip çıkardım falan. :// Sonra hocayı çağırdım yanıma, "Hocam ben kelimeyi yanlış hatırladığımdan, ilk başta böyle saçma bi ispatımsı bişi yapmış oldum. Ama silmek istemiyorum" falan dedim. Biricik hocam sınavda bana güldü. "En azından doğru sonucu bulduğuna eminsin artık." dedi. Evet, haklı..Bi sorum doğru, yehuu!((:
Sonra kalemimi eline aldı ve şöyle yazdı:  Unnecessary work, just for checking.

24 Nisan 2012 Salı

haydi hayal kuralım!

Mevsim kesinlikle bahar..Güneş en tatlı saatinde yani akşam 5, ama çok istersek 6da olur. Ve hiçbir derdimiz yok, varsa bile o an bu kesinlikle umrumuzda olmasın. Çok uzaktan gelen bi müzik sesi, yahut kulaklığımızdan gelen bi müzik olsun. Çok neşeli olmamalı ama hüzne de boğmamalı bizi.

Çimlerde uzanırken; ben her zamanki gibi bulutları en sevdiğim nesnelere benzettim bile.


Madem çok zor bişey istemiyorum. Neden olmuyor?


Don't let your dreams be dreams!

21 Nisan 2012 Cumartesi

Aslında ben sadece kendimi kapatmıştım.
Ama bunu kimsenin yüzüme vurmasına gerek yok.

13 Nisan 2012 Cuma

Gittim ben.

Bi süreliğine kendimi kapatma kararı aldım sanırım. Gariptir.


Herkes iyi baksın kendine. Baş baş^^

11 Nisan 2012 Çarşamba

Artık kaç kez yazdıklarımı sildim bilmiyorum. Az önce yine yaptım bunu!

Ama içimden geçenleri yazdığım anda çok zayıf gözüküyorlar gözüme. Kelimelerde boğulmaktan korkuyorum belki.

don't let them!

6 Nisan 2012 Cuma

taze hava




Bu sabah açık bi pencere gördüm ben kütüphanede. İçeri giren her oksijeni hissetmek istedim; her taze hava molekülünü. Hissedemedim.

29 Mart 2012 Perşembe

karışıklık

Akşam saat 6ya gelirken oldu tüm bunlar. Eve gitmek için otobüs bekliyordum kampüste, ve bu insanlar önümden geçtiler. Doğru mu yanlış mı, kim haklı tarzı milyonlarca soru var herkesin aklında. Herşeyi bi kenara bıraktım ben.

Ne bu müdaheleyi hak edecek kalabalıklıktalardı, ne de bu müdaheleyi hak eden birşey yapacaklardı.

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=_zuVMFZWb2Y


http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1333046037&year=2012&month=03&day=29#.T3TBJ1WsvwU.facebook

Kütüphane yaratıcılıkları.


Fazla kaldım yine, araları çıkartsam bile 6 saat.



İyi marker var, ne de güzel boyadı.^^

26 Mart 2012 Pazartesi

Gerildim.

Çok feci korkuyorum.

Nolur bu ders zor olsun, bu kadar anlamıyor olamam.

25 Mart 2012 Pazar

vortexli pırasa.

Soğanları doğrarken soğuk suyu açarsanız, gözleriniz yanmaz derler. Ben genel olarak karşıyım buna; dünya kuruyor! Ama az önce o kadar çok yandı ki gözlerim, açmak istedim çeşmeyi.

Soğanları doğrarken, lavabo deliğinde vortex oluşturarak akan giden suyu gördüm, aklına bikaç formül geldiğini fark ettim. Sonra yadırgadım kendimi, "noluyo ya, alt tarafı soğan doğruyorum, ne vortexi" dedim. Kendime ufak çaplı kızdım, halime üzüldüm ve soğanları tencereye koydum.

Ve biliyorum; yarın o sınavın iyi geçmesi için mutfak lavabosunda ki vortexi fark etmiş olmam, uçakların özellikle kalkışta ve inişte feci bi vortex yarattığını biliyor olmam, ya da her zamankinin aksine şanslı günümde olmam falan işe yaramayacak.

O sınav kötü geçecek, hissediyorum. :// Uyusam uyansam bide bakmışım ki, salı sabahı olmuş olsa olmaz mı ya.
Poff, lanet.

22 Mart 2012 Perşembe

Not:

Bu bi gaza gelmiş insan yazısıdır.

Fluid ben senden en az CC alırım!

19 Mart 2012 Pazartesi

Bahar mı geldi ki.


Evet evet, bahar geldi. Hava tam böyle Beatles'la mutlu olunacak, ısınılacak hava.^^ Kulağıma bu şarkı geldi; içim ısındı mesela.

Close your eyes and i'll kiss you
Tomorrow i'll miss you

Remember i'll always be true

And then while i'm away
I'll write home every day
And i'll send all my loving to you
♪♫♪♫♪♪

Bu kadar basit sözlerle, bu kadar güzel anlatılamaz ki hisler. Ve ben bi dilek diledim bugün. Bigün bu şarkıyı birine söyleyebilmek istiyorum, hissederek.

17 Mart 2012 Cumartesi

Eskiden böyle değildim ben.

Ders çalışırken kalkıp dolaşmazdım. Buzdolabıyla uzun bakışmalarımız olmazdı. Gündüz gündüz votka da içmezdim. Hele akşamında dışarı çıkacaksam..Ve o asiti kaçmış sıcak lanet biralardan içeceğim bi akşam olacaksa karıştırmazdım asla.

Buzdolabında duran, sadece 3 shot içilmiş absolut o kadar sevimli, ve dışarda unuttuğum için evin sıcaklığında artık bozulmak üzere olan mandalinalar o kadar üzgün duruyordu ki; onları birlştirmek istedim.

Sahip olduğum gözlem yeteneğinin saçmaca artması sonucu sadece erkeklere değil, artık kızlara da çok kızgınım.

Geçen gün kantindeydim, ve etrafıma bakındım. Güzel diyebileceğim 6 kız saydım o an; ve bi' mühendislik kantininde toplam olan kız sayısına göre oranlayınca gayet iyi bi rakam. O altı kız içerisinde, derse geç kaldığı için kampüste koşturanlar, sevgilisiyle plan yaptığı için okulu asanlar ve derse havalı(!) gözüktüğü için sonradan girenler yoktu. Neyse bu altı kız salakça gülüyorlar ve bi' sebepleri olmadığına neredeyse eminim. Tabiki de sebepleri olduğu için güldükleri de oluyor; ama bi' mühendislik kantinindeyseniz, güzel sayılabilecek bi' kızsanız ve gerçekten çok gülüyorsanız üzgünüm sadece dikkat çekmeye çalışıyorsunuz! Neyse bu salakça gülen altı kızımızın ellerinde cep telefonları vardır, büyükçe bi' cüzdan ve cep telefonu; fix ikili. Çay almak için sırada beklerlerken daima o telefonlarında birşey yapıyor olurlar. Her zaman mesajlaşmadıklarına eminim! Çünkü onlara o kadar sıklıkla mesaj atabilecek herkes o an o kantinde zaten.

"Şimdi o kızlara diyecek bi çift lafım var... " diye başlayıp harika bi' sosyal mesajla yazımı bitirebilirdim. Ama yanımda bekleyen mandalina--votka karışımı iyice heterojen olmadan içmek gibi harika bi' planım var.
Son olarak diyebilirim ki, o kızları görünce tek yapmanız gereken; en az onlarınki kadar saçma ve sahte bi gülümseme yerleştirip "günaydın" demeniz.

16 Mart 2012 Cuma

♪♫♪♫♪♪


http://fizy.com/#s/1d7f0m

♫♪♫♪♪blackbird singing in the death of night, take these broken wings and learn to fly♫♪♫♪

yeteneksizim.

Facebook'u kapatmayı bile başaramadım. Kapattığımı zannediyordum, bugün okulda demeseler; hala öyle zannedecektim.

15 Mart 2012 Perşembe

acı gerçekler

Bugün strength dersinde hocanın söylediği, ve acı duyarak dinlediğim o gerçek:

Günümüzde artık insanlar, hangi havayolu şirketi hangi uçağı kullanıyor diye bakıp, uçak biletlerini ona göre seçiyorlar. Yani bu kadar önemli birşey yapacaksınız okulu bitirince; ama hayat hep böyle değil...

Bigün büyük bi kaza olur, havayolu tüm popülerliğini yitirir, insanlar karayoluna büyük bi yönelme yapar; ve siz kendinizi bir şantiyede bina dikerken bulursunuz.

Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.

23:13tü saat...Dinamik ödevim alabileceği en sıkıcı hali almıştı; ve sadece birazcık kitap okumak istemiştim. Bu kadar da masum bi isteğim olmasına karşılık, tabiki de uyuyakaldım. Yaklaşık yarım saat önce uyandım. Ödevimin yarısı duruyor.
Sabah 8buçukta dersim olmasaydı daha mutlu olabilirdim.

Ödevlerimi son güne bırakmayacağım. Ödevlerimi son güne bırakmayacağım. Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.Ödevlerimi son güne bırakmayacağım.......

14 Mart 2012 Çarşamba

...more coffee more books......

Oleey, mozaik pastam var! ^^

Buzlukta annemin yapıp bana bıraktığı mozaik pastayı bulmak bile mutlu olmama yeterdi halbuki.

Tarif isteyenler için..

Malzemeler

300 gr petibör bisküvi
1 su bardağı süt
3 yemek kaşığı kakao
5 yemek kaşığı şeker
3 yemek kaşığı margarin
1 su bardağı ceviz veya fındık

Hazırlanışı

Öncelikle bisküvileri kırıyoruz, kırarken de fazla ufalamamaya dikkat ediyoruz. Margarini bir tavada eritiyoruz. Eriyen margarini, sütü, şekeri kısacası diğer tüm malzemeleri bisküvilerin üzerine ekliyoruz. İsteğe göre ceviz yerine fındık da kullanılabilir. Daha sonra iyice karıştırıyoruz ve karışımı streç folyo arasına boşaltarak elimizle rulo şeklini veriyoruz. Servis etmeden önce dolapta 2-3 saat kadar dinlenmeye bırakıyoruz.


Tamam kabul ediyorum, bu annemin tarifi değil, ama annemin tarifini herkesle paylaşacak kadar paylaşımcı değilim bugün. Ama bu da yaklaşık olarak işinizi görür.

11 Mart 2012 Pazar

that is the only way which you can be happy.

Gönlümün gönüllüsü

İnsan isterse herşeye zaman ayırır diye düşündüm hep. Ve hep herşeye zaman ayırmak istedim. Çok yoğun günlerim, çok az uyuduğum gecelerim oldu bazen. Ama genelde içimden gelenleri yaptım; ve demedim ki kimseye "üzgünüm, zamanım yok".

Evet ben bi'şey yaptım bugün.

Bu dönemin başında "Ankara Gönüllü Takımı"na girmiştim. Bugün de Yenimahalle'deki bi' ilköğretim okulundaydım. Yaklaşık 20 çocuk vardı; ama hepsi o kadar mutluyduki orda olduğumuz için. Beni ele geçirmiş gribe rağmen bende mutluydum.

Ben şanslıydım. İlkokul 4ten lise hayatımın sonuna kadar özel bir okuldaydım. Beynim unutmuştu artık, o küçük 3kişinin yanyana turduğu sıraları, mevsimleri anlatan resimli tablonun iğnelendiği yeşil panoyu...Gözlerimin dolduğunu inkar etmeyeceğim. Onların haline gözlerim dolmadı; sadece ne kadar şanslı bi çocukluk geçirdiğimi üniversite ikinci sınıfta fark ettiğimeydi...Bugün o sınıfta kocaman hayalleri olan çocuklarla tanıştım ben. Öğretmen olmak isteyen Buse, çocuk doktoru olmak isteyen Çiğdem, ve arkadaşlarından farklı olarak moda tasarımcı olmak isteyen Nurdane vardı.

Zaman bahane değildir, ama yeterli enerjiniz varsa, ve isterseniz. Gönüllü olun! http://www.ankaragonullutakimi.org/

8 Mart 2012 Perşembe

Yazmaktansa yazılmışları, söylenmişleri paylaşmak hoşuma gitmiyor. Ama bunu yapıyorum farkındayım. Sanki herşey yolundaymış; ve anlatacak hiçbirşeyim yokmuş gibi yapıyorum. Bunu yapmamalıyım.

Herkes uyarır oldu beni. Çok planlıyormuşum herşeyi. Evet planlıyorum! Plandan kastım, gece uyumadanönce yarın ne giyeceğime karar vermiş olmak değil. Adeta milyonlarca loop dönüyor beynimde. Bunu derim; böyle cevap verirse şunu derim; yok onu değil başka bişi derse bunu derim gibi gibi.. İşimi şansa bırakmaktan hoşlanmıyorum sanırım. Evet hoşlanmıyorum bundan! Ama böyle de olmuyor ki. Şaşıramaz oldum; çünkü yaşadıklarım aklımda dönen olasılıklardan biri oluyor her zaman. Ve her zaman bi cevabım oluyor, sonuç sıfır ne yapacağını bilememe. Beynim yaşayacaklarımı ele geçirmiş gibi geliyor böyle. Olmuyor...

Klasik bi mevzu vardır bizim yaş grubu gençlerinde nedendir bilmem. Eğer dijital saate baktığında ab:ab 'ye rastlarsan biri seni düşünüyordur; ab:ba 'ya rastlarsan senin düşündüğün seni düşünüyordur. [iç karartıcı dip not: evet bunu düşünen gençlik ülkeyi kurtaracak!] Dün gece rüyamda 15:15ti saat, eyvah derse geç kaldım diye koşarak evden çıktım; ve uyandım. Cidden derse geç kaldığımı düşünüyordum. Baş ucumdaki saate baktım 03:30'du. Sadece bi an o harika gençlikten olmak istedim ve dedimki kendime bu saatte hangi manyak beni düşünür ki. Annemleirnin beni rüyalarında gördüğüne kanâât getirdim. Sonra uyumaya çalıştım, uyuyamadım. Döndüm durdum yatakta..Lahana'yla konuştum, konuştum ve uyuyakalmışım. 6:23te alarm çaldığında gerçekten kırmızı gözlerim ve çok uykum vardı.

demiş ki..

“Dünyam yıkılıyor, yeniden kuruluyor. Yıkılmasından şikayetim yok, zaten yıkılıyordu; yeniden kurulmasından şikayetim var, güçsüzlüğümden şikayetim var, doğmuş olmaktan şikayetim var, güneşin ışığından şikayetim var.”

Franz Kafka